Ertuğrul Filizay
Köşe Yazarı
Ertuğrul Filizay
 

Egemenlik Kime Yakışır

Her ne kadar önceki çağlardaki sahip-köle ilişkisini çağrıştırsa da diktatörlük kavramının sanayi devriminden sonra oluşan “devlet” kavramıyla birlikte ortaya çıktığını söylemek pek yanlış olmaz… Diktatörlük sözlükte şöyle tanımlanmış: “Bir devletin idaresinin, kayıtsız şartsız bir kişinin elinde bulundurduğu yönetim şekli…” Yöneten kimseye de diktatör deniyor… Devlet; yasama, yürütme ve yargı kurumlarından oluşan bir örgüttür… Bu kurumlar tek bir kişinin emrindeyse ve devleti ilgilendiren tüm kararlar o tek kişinin iki dudağı arasında ise, o devlet faşizmle yönetilen bir devlettir… O devleti yöneten kişi de diktatördür… George Orwell 1984 adlı romanında “Kişi bir devrimi korumak için diktatörlük kurmaz, tam tersine diktatörlük kurmak için darbe yapar” diyor… Gerçekten de bir-iki istisna dışında diktatörlerin çoğu darbe ile iktidara gelmiştir… Diktatörlerin en önemli özelliği, iktidarda kalmak için başta medya olmak üzere elinde topladığı güçleri sonuna kadar kullanmaktır… Toplumun beklentileri/ihtiyaçları onun için önemli değildir… Emrinde olan “Yasama” yoluyla istediği yasayı çıkarır, çıkardığı yasaları elinde bulundurduğu “Yürütme” ile hayata geçirir, kendi aleyhine oluşabilecek durumlarda ise yine emrinde bulunan “Yargı” ile kendisini aklatır…                                        *** Şimdi 100 yıl kadar öncesine gidelim… Cumhuriyetimizin ilan edildiği 1920’li yıllarda Avrupa devletlerinin çoğu krallık ya da diktatörlük ile yönetiliyordu…   İtalya’da 1922’de Mussolini, Sovyetler Birliği’nde 1924’de Stalin, Portekiz’de 1932’de Salazar, Almanya’da 1933’de Hitler, İspanya’da 1936 yılında Franco göreve geldiler… Avrupa faşist ülkelerden geçilmiyordu… Yaşanan iç savaşların yanında, faşistlerin 1939 yılında başlattığı 2. Dünya Savaşında milyonlarca kişi yaşamını yitirecekti… Zaman içinde bu diktatörler yok oldu gitti… Kimi intihar etti… Kimi halk tarafından asıldı… Kimi de kurşuna dizildi… Çok yakın çağda diktatörlük girişimleri olmadı değil… Şili de Pinochet, Romanya’da Çavuşesku, Irak’ta Saddam, Libya’da Kaddafi… Tümünün sonu üç aşağı beş yukarı aynı oldu… *** Çağımız artık bir diktatörlük çağı değil… Globalleşen dünyada, hiçbir demokratik ülke diktatörlükle yönetilen ülkelere, ne kadar demokrasi taklidi yaparsa yapsın, güvenmiyor… *** Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu dönemde diktatörler Avrupa’yı kasıp kavururken, Türkiye’de inanılmaz şeyler oluyor, henüz Avrupa’nın adını bile ağzına almadığı devrimler yaşanıyordu… Demokrasi ne kadar özgürlük ve aydınlık demekse; faşizm de o kadar esaret demektir, karanlık demektir… Bu ayırımı Avrupa anlayamamışken Atatürk çoktan anlamış, Avrupa’daki liderlerden çok daha önce, çok daha uygar bir dünya hayal etmiş, bunun ilk adımlarını da ülkemizde atmıştı… Avrupalı diktatörler kendilerine saraylar, malikâneler yaptırıp dünyayı kana bularken Atatürk, bir diktatör olmak için elinde büyük bir güç olmasına rağmen “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyebilmiştir… Şimdi soruyorum: Egemenlik Kime Yakışır ? Bir kişiye mi, yoksa bir millete mi? Siz bırakın çakma dünya liderlerini bir yana… Uluslararası alanda kabul görmüş olan gerçek şudur: Dünyaya bir tek gerçek dünya lideri gelmiştir… O da tüm gücünü halktan alan ve gözünü kırpmadan egemenliği halka vermiş olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür… Ertuğrul Filizay Twitter @ErtugrulFilizay
Ekleme Tarihi: 18 Şubat 2022 - Cuma

Egemenlik Kime Yakışır

Her ne kadar önceki çağlardaki sahip-köle ilişkisini çağrıştırsa da diktatörlük kavramının sanayi devriminden sonra oluşan “devlet” kavramıyla birlikte ortaya çıktığını söylemek pek yanlış olmaz…

Diktatörlük sözlükte şöyle tanımlanmış: “Bir devletin idaresinin, kayıtsız şartsız bir kişinin elinde bulundurduğu yönetim şekli…” Yöneten kimseye de diktatör deniyor…

Devlet; yasama, yürütme ve yargı kurumlarından oluşan bir örgüttür… Bu kurumlar tek bir kişinin emrindeyse ve devleti ilgilendiren tüm kararlar o tek kişinin iki dudağı arasında ise, o devlet faşizmle yönetilen bir devlettir… O devleti yöneten kişi de diktatördür…

George Orwell 1984 adlı romanında “Kişi bir devrimi korumak için diktatörlük kurmaz, tam tersine diktatörlük kurmak için darbe yapar” diyor… Gerçekten de bir-iki istisna dışında diktatörlerin çoğu darbe ile iktidara gelmiştir…

Diktatörlerin en önemli özelliği, iktidarda kalmak için başta medya olmak üzere elinde topladığı güçleri sonuna kadar kullanmaktır… Toplumun beklentileri/ihtiyaçları onun için önemli değildir… Emrinde olan “Yasama” yoluyla istediği yasayı çıkarır, çıkardığı yasaları elinde bulundurduğu “Yürütme” ile hayata geçirir, kendi aleyhine oluşabilecek durumlarda ise yine emrinde bulunan “Yargı” ile kendisini aklatır…

                                       ***

Şimdi 100 yıl kadar öncesine gidelim…

Cumhuriyetimizin ilan edildiği 1920’li yıllarda Avrupa devletlerinin çoğu krallık ya da diktatörlük ile yönetiliyordu…

 

İtalya’da 1922’de Mussolini,

Sovyetler Birliği’nde 1924’de Stalin,

Portekiz’de 1932’de Salazar,

Almanya’da 1933’de Hitler,

İspanya’da 1936 yılında Franco göreve geldiler…

Avrupa faşist ülkelerden geçilmiyordu… Yaşanan iç savaşların yanında, faşistlerin 1939 yılında başlattığı 2. Dünya Savaşında milyonlarca kişi yaşamını yitirecekti…

Zaman içinde bu diktatörler yok oldu gitti… Kimi intihar etti… Kimi halk tarafından asıldı… Kimi de kurşuna dizildi…

Çok yakın çağda diktatörlük girişimleri olmadı değil… Şili de Pinochet, Romanya’da Çavuşesku, Irak’ta Saddam, Libya’da Kaddafi… Tümünün sonu üç aşağı beş yukarı aynı oldu…

***

Çağımız artık bir diktatörlük çağı değil… Globalleşen dünyada, hiçbir demokratik ülke diktatörlükle yönetilen ülkelere, ne kadar demokrasi taklidi yaparsa yapsın, güvenmiyor…

***

Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu dönemde diktatörler Avrupa’yı kasıp kavururken, Türkiye’de inanılmaz şeyler oluyor, henüz Avrupa’nın adını bile ağzına almadığı devrimler yaşanıyordu…

Demokrasi ne kadar özgürlük ve aydınlık demekse; faşizm de o kadar esaret demektir, karanlık demektir… Bu ayırımı Avrupa anlayamamışken Atatürk çoktan anlamış, Avrupa’daki liderlerden çok daha önce, çok daha uygar bir dünya hayal etmiş, bunun ilk adımlarını da ülkemizde atmıştı… Avrupalı diktatörler kendilerine saraylar, malikâneler yaptırıp dünyayı kana bularken Atatürk, bir diktatör olmak için elinde büyük bir güç olmasına rağmen “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyebilmiştir…

Şimdi soruyorum: Egemenlik Kime Yakışır ? Bir kişiye mi, yoksa bir millete mi?

Siz bırakın çakma dünya liderlerini bir yana… Uluslararası alanda kabul görmüş olan gerçek şudur: Dünyaya bir tek gerçek dünya lideri gelmiştir… O da tüm gücünü halktan alan ve gözünü kırpmadan egemenliği halka vermiş olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür…

Ertuğrul Filizay

Twitter @ErtugrulFilizay

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haberdosyasi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
medya sponsorluğu, girişimcilik, istanbul kaynak makinası, en iyi boşanma avukatı, bodo, istanbul bodrum nakliyat, Mersin Asansörlü Taşımacılık, böcek ilaçlama, evden eve nakliyat, malatya rent a car, en iyi evden eve nakliyat, evden eve nakliyat, haberler, istanbul evden eve nakliyat, tüp mide ameliyatı, hasta yatağı kiralama, istanbul böcek ilaçlama, evden eve nakliyat, gezi bülteni